İçimdeki entropi hızla yükselirken ve tam da atalete sığınmak isterken; gel gel yapan bütün cennetlere koşturdum. Sonucu hep kapı önüne yığılmakla ve kapıların üzerime kapanmasıyla bitiverdi.

Göz kapaklarım hiç iyi hissetmiyorlar. Diz kapaklarım da öyle. Cennetin kapakları da iyi hissetmesinler istiyorum ama hiçbir şey umurlarında gözükmüyor.

Aslında hiçbir cennet talebi barındırmadığım halde, yaşadığım kırıklığın temelinin; cenneti sunma küstahlığımdan kaynaklandığını biliyorum. Sonuca ulaşamamak, içimde var olan cehenneme metastaz yaptırıyor. Öyle bir cehennem ki; kimseye zararı yok ama ruhumu en keskin soğuklarda yakıyor.

Yatağa uzanıyorum ve olabildiğim tüm büklüm katlarını oluyorum. Önce iki büklüm, sonra dört ve ardından sekiz büklümlük bir ederimin olduğunu da böylece anlamış bulunuyorum.

Külli olandan bir cüz olarak yardım istiyorum ama ya ben gelen yardımı nasıl kullanacağımı bilmiyorum ya da yardım gelirken başkaları tarafından havada kapılıyor.

8 milyar tanrının içinde sekiz büklümlük bir tanrı olduğumu ve tanrı olmanın o kadar da önemli olmadığını ve esasında önemli olan hiçbir şey olmadığını da anlamaktan geri kalmıyorum.

Anlamak imanın kareköküdür, iki anlamak’ı çarpıştırırsan bir iman eder.

Sekiz büklümlük ederim olduğunu anlamış olmam ile önemli olan hiçbir şey olmadığını anlamış olmamı çarpıştırarak bir iman elde etmeye çalışıyorum ama gerekli olan matematik bilgimi, belleğimdeki yeniden kurtar seçeneğini çalıştıramadığımdan ötürü bulamadığımdan; aradığım imana da ulaşamıyorum.

Aradığım imanın ne olduğunu da bilmiyorum. Termodinamiğe iman edeyim desem, daha ilk yasasından itiraz etmek istiyorum. Madem izole sistemlerde enerji değişmeden korunacaktı; öyleyse neden gerçek bir izole sistem olarak evrenin ta kendisinden başka bir şey ifade edemiyoruz. Madem evrenin içindeki sistemlerden küçük bir parçayız ve madem bu enerjinin korunumu yasası bizim için geçerli değil; yani biz eriyip giderken, bu enerji başka bir şekilde evrende var olabiliyorsa; bilinç yüküyle bütün evrenin ıstıraplarını bizlere yüklenmesindeki adalet anlayışını hangi yasayla açıklayabileceksiniz?

Açıklayamayacaksınız açıklayamamasına ama açıklıyor gibi yolunuza devam edeceksiniz.

Hiç olmadığımız kadar hiç olmuşken, hiçliğin ortasında var olmaya çalışıyoruz.

Ve ben bugüne kadar hiçbir şey anlamamışken, bana yine hiç anlamamışsın diye alaycı gülüşlerinizi hediye edeceksiniz hiçlikten hızla kaçarcasına.

En azından entropiden kaçamayacağınıza gerçekten iman etseydiniz, belki de distopyanın; hiçin içinde varmış gibi yapmak olduğu konusunda bir yasa üretebilirdiniz.

İlahi bir adalet var mıdır bilemem ama nihai bir atalet olduğuna neredeyse emin gibiyim.

Sonuca gelecek olursak; kimseye bir sonuç sunamıyorum. Bir anlama dairmiş gibi görünmeye çalışan, arsızca anlamdan yoksun cümlelerle hemhâl olmayı sevmek benimkisi.

Şarkıda* da söylediği gibi, ânın tadını çıkarabiliyorsanız ne âlâ. Yok, benim gibi beceremiyorsanız; sizi anlamsızlığa sığınmaya davet ediyorum.


*“ne kadar uğraşırsan uğraş,
zamanın hikmetine erişemeyeceksin.
öyleyse yaşadığın ânın tadını çıkar!
zira kalbinin öfkesini sadece bu yatıştırabilir.”


Story & Image Copyright: OTahirZGN

ZAK000.png

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir