Ayrık Akıl Kırıntıları

Sabahın üçünde davetsiz misafirler kapımı tıklatıyorlar kibarca. Kibarlıktan anlamayan uykum ise istifini bozmadan rüyalar aleminde volta atmaya devam ediyor. Tıklatılan kapı ise olabilecek en absürt şekilde rüyama dahil oluyor.

Kafamda bandana, elimde kasatura halkları kurtaracak bir kahraman olarak ilerlerken, balta girebilme ihtimali yüksek olan taze bir orman içerisinde karşıma bir kapı çıkıvermişti. Kapıyı arkadan birileri tıklatıyordu.

Halklar bir yana dursun, çalınan kapıyı açmamak insanlık ve insaflık adına pek de hoş karşılanamayacak bir şey olduğu yönünde öğretilerle donatılmış bulunuyordum.

Kapıya doğru yöneldim, gözetleme deliği olmadığını fark ettiğim kapının ardında kim ve nasıl bir şeyle karşılaşacağımı merakla beklerken, kalp çarpış hızımı da ikiye katlamıştım.

O esnada üriner sistemim feci halde aktive olmuş durumdaydı ve bu üzerimdeki stresi arttırıyordu. Artan stres, konsantrasyonumda ciddi azalmalara sebebiyet vermişti. Kapının arkasında düşman da olabilirdi, bu sebeple öncelikli olarak bu sistemi pasivize etmeliydim. Etrafa şöyle ya da böyle bir bakıverdim, uygun bir ağaç yamacı var idi lakin öğretiler bu işin tuvalette görülmesi ve çevrenin temiz tutulması yönünde alarm veriyorlardı. Öğretilerden taviz vermemek gerekliliği üzerinden uyku ve rüyayı bölüp yatağımdan yarı açık gözlerle tuvalete doğru ilerledim.

İlgili sistem pasivize edilmiş, stres kat sayısı düşürülmüştü. Biran önce yatağa geçip rüyaya dönmeli ve kapıyı açarak halkların umudu olma yönündeki yoluma devam etmeliydim. Yatağa doğru giden yolda, kulaklarımda hala kapı tıklaması yankılanıyordu sanki. Durdum ve bu yankılanmanın gerçekliğini araştırma yönündeki dürtülerimin peşinden gitmeye karar kıldım.

Kapıya doğru yürümeye başladım, tıklatmalar daha bir yakından geliyordu işte. Bir kahraman olarak dikkat mi etmeliydim yoksa uykudan kalkmış bir şapşal olarak daha bir dikkat mi etmeliydim, kafam karışmıştı. Sonuç olarak her halükarda dikkat edecektim. Sadece dozaj belirlemede mütereddit olmuştum.

Öğretilerim, kararsız kalındığında en kötü koşula göre hareket edilmesi gerektiğini fısıldıyorlardı. Öğretilerime teşekkür edip, kapıya doğru ilerleyen yol üzerinde ilk sağa dönüşte bulunan mutfağa uğradım. Çekmeceden ekmek bıçağını aldım ve arkamda saklayarak kapıya vardım. Gözetleme deliğinden bakabileceğim bir kapıydı. Gözümü yaklaştırdım ve delikten dışarı baktım ama hiç kimseyi göremiyordum. Kapının tıklatılması ise devam ediyordu. İçimi kaplamış bulunan ürperti ellerime titreme olarak yansıma yapmıştı. Yavaş yavaş kapıyı açtım. Gözetleme deliğinden göremediğim karşımda dikiliyordu!

Sırtında kanatları, başında halesi olan Simsiyah bir şey… Melek gibi ama çizgilerden, filmlerden öğrendiğim gibi beyaz değil… Yoksa!

Katlimin fermanı yazılmıştı da, Azrail mi gelmişti!

Ölüm Meleği, The Angel of Death, El Ángel de La Muerte yahut Melekü’l Mevt, ne derseniz işte. Her dilde ayrı bir büyüsü var tanımlamasının. İyi ama orağı yok, kapüşonlu pelerini yok. İhtişamdan ziyade sevimli görünüyor. Eğer Azrail de değilse kimdir, nedir ve niçindir bu?

Kafamda bütün bu sorularla boğuşup dururken o da karşımda sessizce duruyordu. Soru sormaya korkuyordum.

Omzuma dokundu ve,

dialog2.jpg Hadi beni içeri davet etmeyecek misin? Diyerek konuştu.

O an kafamda debeleneceğim yeni sorgulamalarla yüzleştim. Yoksa bu bir çeşit vampir miydi? Ben davet etmeden içeri giremiyor muydu? Ama böyle bir vampir daha önce hiç görmemiştim ki.

dialog2.jpg Daha önce vampir gördün mü ki? Dedi ve gülümsedi.

Ben ise tek kelime bile edememiştim, düşüncelerimi nasıl okudu diye hayretler içerisinde şaşkın şavalak duruyordum.

dialog2.jpg Anlıyorum şaşkınlığını ama ben ne meleğim, ne Azrail, ne de bir vampir. Hadi içeride konuşalım. Diyerek iznimi beklemeden içeri geçti.

dialog2.jpg Kimsin sen? diye soruverdim.

dialog2.jpg Ben senin yeni arkadaşınım, bu hayatı beraber yaşayacağız bundan sonra.

dialog2.jpg Rüyada mıyım yoksa deliriyor muyum, neler oluyor?

dialog2.jpg Rüyada değilsin, ama bundan sonra çevrendekiler seni deli olarak kabul edebilirler.

dialog2.jpg Nasıl, niye, neden, niçin, sebep?

dialog2.jpg Şizofreni.

dialog2.jpg Onu niçin söyledin?

dialog2.jpg Gerçeklerle olan ilişkilerin büyük ölçüde azalması, düşünce, duygu ve davranış alanlarında önemli bozulmaların ortaya çıkması gibi belirtiler gösteren bir ruh hastalığı.

dialog2.jpg Ne demek istiyorsun?

dialog2.jpg Şizofreni yani Yunanca ayrık anlamına tekabül eden Şizo ve akıl anlamındaki Frenoskelimelerinden oluşur. Anlayabiliyor musun?

dialog2.jpg Anlayamam!

dialog2.jpg Güzel, öyleyse sana gerçekleri açıklayabilirim.

dialog2.jpg Hah, açıkla tabi!

dialog2.jpg Ben sönmüş bir ay ışığıyım. Seksen bin yıldır geceleri dünyayı aydınlatan ay ışıkları arasında ben de vardım, ama çok erken kaybettim parlaklığımı. Bu sebeple beni dünyaya sürgün ettiler. Ne yapacağımı bilemiyorum. Sığınacak bir yer, şefkat dolu bir arkadaş arıyorum. Senin rüyalarında halkların kurtuluşu için mücadele verdiğini görünce, bana da şefkat gösterirsin diye düşündüm ve kapını tıklattım.

dialog2.jpg Ay ışığı ha, vay be! Üzüldüm senin için. Gurbet ve sürgün senin için çok zor olsa gerek. Ama bu gerçeği açıklamak yerine beni şizofren olduğum yönünde kandırmaya çalışmamalıydın. Beni kızdırmış olsan da, arkadaşın olabilirim. Seni bu şekilde ortada bırakamam. Donatıldığım öğretilere ters düşer. Peki, ama seni insanlara açıklayabilecek miyim?

dialog2.jpg Açıklamaya çalışma sakın, çünkü beni bir tek sen görebilir, bir tek sen anlayabilirsin.

dialog2.jpg Hmm, bu da beni daha özel kılıyor gibi. Sanırım bu durum hoşuma gitti. Seninle büyük işler yapacağız.

dialog2.jpg Her şeyi, bu kadar iyi niyetli gördüğün için teşekkür ederim.

dialog2.jpg ?

Hayatıma yeni bir arkadaş katılmıştı ama kimseye anlatamıyordum. Kimse onu görmüyordu. Zaman geçtikçe insanlar beni onunla konuşurken yakalıyorlardı. Yaptığım bazı şeylerin sebebini anlayamıyorlardı.

Özel bir insan olduğumu açıklayarak egolarımı beslememin de lüzumu olmadığını düşündüm.

Ne de olsa ben bir kahramanım, her şeyle baş edebilirim.

Şefkatimi ve arkadaşlığımı da kimseden esirgemem. Zaten Ay Işığından bir süre sonra başka bir gizli arkadaşım daha oldu, yağmur yağdıramayan bir Bulut.

Bulut aramıza katıldıktan sonra Ay Işığında biraz kıskançlık belirtileri oluştu ama sonra onlar da iyi anlaştılar. Artık biz iyi bir ekibiz ve şeytani Uranüs ordusunun bütün planlarını bozuyoruz. Tabii ki düşmanlarımız da boş durmuyor ve bizi yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Dünyaya saldıkları sakin görünümlü bıldırcınların cozutması sonucu yüz bulan solucanlar içimi kemiriyorlar ama ne pahasına olursa olsun mücadelemiz devam ediyor. Bir gün onları tamamen çökerteceğiz ve sanırım kâinat halkları bize müteşekkir kalacak.

GERÇEK OLAN NE DİYE SORACAK OLURSANIZ;
Orwell’ın 1984 kitabında, O’Brien’ın Winston’a cümleleri uğrasın iki yarım yuvar biçiminde sinir kütlesinden oluşan, duyum ve bilinç merkezlerinize;

“Sen denetlemedin belleğini. O yüzden buradasın. Alçakgönüllülüğü, özdenetimi beceremediğin için buradasın. Akıllılığın bedeli olan boyun eğmeye hiç yanaşmadın. Deliliği, tek kişilik bir azınlık olmayı yeğledin. Gerçekliği ancak denetim altındaki zihinler görebilir, Winston. Sen, gerçekliğin nesnel, dışsal ve kendi başına var olan bir şey olduğunu sanıyorsun. Ayrıca, gerçekliğin apaçık ortada olduğuna inanıyorsun. Herkesin her şeyi senin gibi gördüğüne inandırıyorsun kendini. Ama beni dinlersen, Winston, gerçeklik dışsal bir şey değildir. Gerçeklik insanın zihnindedir, başka bir yerde değil. Bireyin her zaman yanılabilen ve kısa zamanda yok olup giden zihinlerinde değil.”


Story Copyright : OTahirZGN
Image source

ZAK000.png

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir