Otomatik İnsanlar

Bir gece ansızın hiç tanımadığı sesler tarafından uyandırılmıştı. Gözlerini araladığında kimseyi göremiyordu, zaten tek başına yaşıyordu. Seslerin dışarıdan geldiğini düşünerek uyumaya devam etse de kısa süre sonra yine aynı sesler tarafından beyni dürtülüyordu. Sesleri dinlemeye ve anlamaya çalıştı. Kafasının içinde fısıldayan ve eko yapan sesleri anlamak zaman alsa da, sonunda anlamaya başlamıştı.

 İntihar ne güzel bir eylem!  şeklinde yankılanan sesler onu korkutmuştu.

 Nereden geliyor bu sesler, kim konuşuyor benimle?  sorularını soruyordu kendine.

Ses devam ediyordu;

 İntihar ne güzel bir eylem! Kalk artık. İntihar ne güzel bir eylem! 

Rengi bir anda soluvermişti, koşarak banyoya gitti. Lavaboya tutunarak eğildi, kusmaya başladı. Bardaktan boşanırcasına ter dökmüştü ve sırılsıklamdı.

Elini yüzünü yıkadı. Ayakta zor duruyordu. Hava almak için duvarlara tutuna tutuna balkona gitti. Sandalyeye oturdu arkasına yaslandı. Terlemeye devam ediyordu ve aynı zamanda üşümeye başlamıştı. Bir sigara yaktı. Oysa sesler durmamıştı.

 İntihar ne güzel bir eylem! İntihar ne güzel bir eylem! İntihar ne güzel bir eylem! 

Kendi kendine konuşmaya başladı kafasındaki sesle;


dialog2.jpg Hayır, hayır intihar eylemsizliğe geçiştir. Yaşamak eylemlerin en güzeli!

dialog2.jpg İntihar ne güzel bir eylem!

dialog2.jpg İntihar yaşamı sonlandırmak! Yaşamak güzel, yaşamak güzel, yaşamak güzel!

dialog2.jpg İntihar…

dialog2.jpg Sus artık! İntihar ölüm, ölüm bitiş, istemiyorum!

dialog2.jpg Sen daha önce hiç ölmedin, nereden bileceksin?

dialog2.jpg Yaşamayı biliyorum ama.

dialog2.jpg Ölümü bilmiyorsun. İntihar ne güzel bir eylem!

dialog2.jpg Defol git artık, nereden geldiysen her neysen veya her kimsen git lütfen.

dialog2.jpg Aşağıdayım, aşağı bak beni göreceksin.


Sersem ve bitkin bir halde ayağa kalktı, balkondan aşağı doğru baktı ama kimseyi göremiyordu.


dialog2.jpg Neredesin, göremiyorum seni.

dialog2.jpg Buradayım, bana bakıyorsun şu anda.

dialog2.jpg Göremiyorum.

dialog2.jpg Görüyorsun. Benim toprak.

dialog2.jpg Toprak mı?

dialog2.jpg Ne sandın? Bir insan mı?

dialog2.jpg Bunların hiçbiri gerçek olamaz. Depresyon, anksiyete derken beynimin oyunlarına oyuncak oldum.

dialog2.jpg Yo, bak bunu düşünebiliyor olman bile beyninin bir oyunu olmadığımı gösterir.

dialog2.jpg Cevap vermemeliyim sana.

dialog2.jpg Sen sus o zaman, ben konuşayım. Bak yaşamak güzel diyordun ama depresyondan bahsediyorsun. Bunlar mı güzel? Ölünce bunların hiçbiri yok. Bu ikisini kıyaslaman bile abes. Hadi gel, ben toprak ve seni çağırıyorum.

dialog2.jpg Neden? Neden beni çağırıyorsun?

dialog2.jpg Gel bana ve öğren. Seni huzura sığınmaya çağırıyorum.

dialog2.jpg Hayır! Her şeye inat yaşayacağım. Bak gör sen, hem de umduğundan fazla yaşayacağım!

dialog2.jpg Ben de bundan korkuyorum.

dialog2.jpg Hadi güle güle sana, beni alt edemeyeceksin. Uyumaya gidiyorum ben.


Güçlükle balkondan çıkıp mutfağa gitti. Dolaptan çıkardığı sakinleştiriciyi yuttuktan sonra yatağına döndü. Kafasında sesler yankılanmaya devam ediyordu.

“İntihar ne güzel bir eylemdir!”

Bu seslerin yankısında uykuya daldı.

Sabah hava henüz aydınlanmışken alarmın sesiyle uyandı. Çarşamba sabahıydı ve işe gitmesi gerekiyordu ama başı çok ağrıyordu ve çok halsiz hissediyordu. Müdürüne bir mesaj atarak kendini pek iyi hissetmediğini ve bir günlük mazeret izni kullanmak istediğini bildirdi.

Müdüründen geri cevap olarak sadece tamam anlamında “Ok” mesajı geldi. Muhtemelen müdür de henüz yatağından çıkmamıştı ve kısa bir mesajla detay sormadan izni vermişti.

Mesajı aldıktan hemen sonra keyifli bir uykuya devam etmek üzere gözlerini kapadı. 10 dakika geçmemişti ki yeniden alarmı çalmaya başladı, kapadı ve bir beş dakika içinde yeni bir alarm çaldı. Sabahları uyanabilmek için 4 farklı alarm kuruyordu ve hiçbirini kapatmamıştı. Tekrar tekrar çalan alarmlar uykusunu kaçırmıştı iyice. Yatakta homurdanarak oturdu.

Gözlerini tam karşısında duran gardırobun yatay çizgilerine dikmişti. Kafasında her iki çizgi arasına bir harf yerleştirerek “ALARM” yazıyordu yukarıdan aşağıya. Bu tarz oyunlar çok oynardı sessiz sedasız. Aslında bilinçli bir şekilde yapmazdı bunları, kendiliğinden istemsizce başlardı. Bazen insanlarla konuşurken kafasında bu oyunlar başlar ve karşı tarafı dinliyor gibi görünse de konuşmadan kopmuş olmaktan mustarip olurdu ama karşısındakine hiçbir şekilde çaktırmazdı.

Kafası gardıroba ALARM yazmaya odaklanmışken birden yazılar TOPRAK’a dönüşmeye başladı. O anda gece olanları hatırladı. Tırnaklarını kemirmeye başladı, yüzü düştü, aklı tutuldu.

Gece olanlar akıl sağlığı ile ilgili kendini ciddi şüphelere sevk etmişti ama öte yandan içten içe her şeyin gerçek olduğuna inanıyordu.

Birden yorganı avucunda güçlü bir şekilde sıktı ve yere fırlattı. Yatağından çıktı ve kendi kendine söylendi;

“Her neyse ne, bugün madem izinliyim. Bir hafta içi sabahı kendime güzel bir kahvaltı hazırlayarak güne başlamalıyım. Bugün o kadar güzel bir gün olmalı ki, eğer dün gece olanlar gerçek ise, yaşamın ne denli keyifli olduğunu gösterebilmeliyim.”

Pijamalarını çıkarttı ve banyoya girdi. Önce tıraşını oldu, duşunu aldı ve en sevdiği gömlek ve pantolonunu giydi. Saçlarını taradı, jöleledi. Özel bir davete gidiyormuşçasına özen gösterdi haline.

Sıcak bir ekmek almak için fırına gitmek üzere evden çıktı. Asansörle aşağı inerken aynada kaşlarını düzeltti. Asansörden inip, binadan çıkmak üzereyken posta kutusunda bir şeyler olduğunu fark etti fakat bir broşür ya da fatura olduğu düşüncesiyle es geçti.

Fırının kapısına geldiğinde hiç parası olmadığını fark etti. En yakındaki ATM ye yürüdü. Hesabında sadece 7 lira kalmıştı ve Bankamatik 10 liranın altında para vermiyordu. Kredi kartını çıkardı ve kart yuvasına soktuktan sonra 60 lira çekti kartından. Bir sonraki ay maaş yatınca öderdi nasıl olsa. Maaşın yatmasına 8 gün vardı ve bu 8 gün 60 lirayla idare edebileceğini düşündü.

Parayı çektikten sonra fırına geri döndü. Fırına girer girmez burnuna hücum eden sıcak poğaça kokusu ekmek almak fikrinden vazgeçirmişti. 3 tane poğaça aldı ve fırından çıktı. Şiddetli bir yağmur başladı fırından çıkmasıyla. Koşa koşa oturduğu apartmana doğru ilerledi. Apartmanın kapısından girdiğinde sırılsıklam oluştu. Pantolonu çamur içerisindeydi. Poğaçalar soğumuş ve ıslanmıştı. Saçlarındaki jöle akıp gözlerine giriyor ve yakıyordu. Apartmanın içerisinde derin bir nefes aldı, gözlerini gömleğine sildi ve posta kutusundaki zarfı alarak asansöre bindi. Evinin kapısına geldiğinde anahtarı evde unutmanın sevimsizliğiyle kapıya bir tekme salladı. Merdivenlere oturdu ve ıslak poğaçaları yemeye başladı. Yağmur dindikten sonra bir çilingir aramaya çıkacaktı sokaklara.

Merdivende çamurlu bir halde titreyerek ıslanmış poğaçalarını yemeye çalışırken, karşı komşusu dışarı çıktı. Komşusuna gülümseyerek “Günaydın” dedi. Komşu ise yüzüne bile bakmadan kafasını salladı ve asansöre binerek gitti.

Oturduğu merdivenlerde kafasını hemen solunda bulunan duvara yaslayarak dışardaki yağmurun dinmesini bekledi ve kısa bir uykuya daldı.

Kısacık uykusunda ölmüş annesini rüyasında gördü.

Annesi o henüz 16 yaşındayken temizlik için gittiği evin camını silerken düşmüş ve hayatını kaybetmişti. Babası ise annesinden 1,5 yıl önce bir futbol maçında kafasına aldığı şiddetli bir tekme sonucu yaşamını sonlandırmıştı. O zamanlar 2.ligde top koşturan profesyonel bir futbolcuydu babası. Pek para kazanamamıştı haliyle ve geride bırakacağı bir miras olamamıştı oturdukları evden başka. Annesi de geçimlerini sağlamak için babasının ölümünden bir yıl sonra evlere temizliğe gitmeye başlamıştı. Annesini de kaybettikten sonra hayatında ona sahip çıkacak hiçbir yakını bulunmamaktaydı. Sosyal hizmetlerin bakımı altına alınmıştı. Kaldığı yurtta hiç arkadaş edinmemiş, sabah akşam ders çalışıp kitap okuyarak içine kapanık bir hayat yaşıyordu. Yurdun müdür yardımcısı 39 yaşında bir kadındı ve onunla özel olarak ilgileniyordu. Bu ilgi zamanla başka bir boyuta taşınmıştı ve ateşli sevişmelere bürünmüştü. Ergenliğinin doruklarında bir delikanlıydı ve bu durumdan bir hayli memnundu. 17 yaşındayken bir gün, kadının odasında sevişirlerken yurt müdürü tarafından yakalandılar. Yakalandıkları an, kadın onu suçladı ve kendisine saldırdığını, tecavüz etmeye yeltendiğini söyledi. Müdür aslında gerçeğin öyle olmadığını anlamış olsa da, böyle bir skandalla yurdun gündeme gelmesini istemedi. Müdür yardımcısına inanmış gibi göründü ve delikanlının artık yurtta kalamayacağını ve bu olayın da duyulmaması gerektiğini söyledi. Bu sebeple mahkeme ayarlayıp, 17 yaşı 18 olarak arttırdılar nüfus kayıtlarında. Artık sosyal hizmetlerin bakmasına gerek yoktu. O günden sonra babasından kalan evde tek başına yaşamaya başladı.

Rüyasında, Islak çimler üzerinde bir yıldız parlaklığında olan annesi ona sesleniyordu;


“Yağmurda dolaşalım, toprağın kokusuna karışalım

Yağmuru yağdıran bulutlara bakalım

Bulutlardan bulut beğen senin olsun

Yer gök karınca olmuş

Peki, sen neden hala buradasın?”


Titreyerek uyandı, gözlerini ovuşturdu. Annesinin sözlerini düşündü ve aklına annesinin “Bir eve karıncalar girdiyse o evden taşınmak gerekiyordur. Karıncaları öldürmeden usulca o evden taşınmalı. Arkandan karıncalar evi terk edecektir.” sözü geldi. Ama daha ötesinde bir yorum yapamadı rüyasıyla ilgili. Zaten rüya değil miydi, ne anlamı olabilirdi ki?

Yağmur dinecek gibi görünmüyordu ve daha fazla beklemek istemedi, bir çilingir aramak üzere yerinden kalktı. Daha önce hiç çilingir ihtiyacı olmamıştı, bu sebeple yakında nerede bir çilingir bulabileceğini bilmiyordu. Sokak aralarında bir binanın altında illaki bir çilingir bulurum diye düşünüyordu.

Yağmurla beraber şiddetli bir rüzgar da çıkmıştı. Bir yandan üşüyor bir yandan ıslanıyordu kaldırımlarda yürürken. Hızlı adımlarla ilerlerken ayakkabıları da su almaya başlamıştı. Bunları hiç düşünmeden etrafına bakınıyordu. 100 metre ötede sokağın karşı kaldırımında bir çilingir tabelası gördü. Kaldırımın karşısına geçmek üzere durdu. Durduğu an yanından hızla geçen bir arabanın sıçrattığı su kafasından itibaren tüm üstünü çamura bulamıştı. Gömleğinin koluyla yüzünü siliverdi.

Bir öfkeye kapılmak üzereyken;

“Ulan ne gün ya, neler planladım nelerle uğraşıyorum. Olsun ne olacak ki, ileride anlatacak bir hikaye işte” diye kendi kendine düşünüp kafasını iki yana salladı gülümseyerek.

Karşı kaldırıma geçmişti ve çilingirin kapısına doğru ilerliyordu. Vardığında kafasını içeriye uzattı.


dialog2.jpg Merhaba, anahtarı evde unuttum da, hemen gelebilir misiniz?

dialog2.jpg Aleykümselam birader geçmiş olsun. Yedek anahtar yok mu kimsede?

dialog2.jpg Tek yaşıyorum zaten ben. Kimsede de yedek anahtarım yok maalesef.

dialog2.jpg Kardeşim kusura bakma ama ikametgah belgesi getirmeden açamayız.

dialog2.jpg Ne! İkametgah mı?

dialog2.jpg Evet ikametgah. Hani sen temiz birine benziyorsun ama hırsız olmadığını da bilemeyiz. Başkasının eviyse sonra bizim başımız belaya girer.

dialog2.jpg Hayda, bu havada uğraştırmayın beni ya. Kapıyı açarsanız evde yaşadığıma ait birçok şey gösterebilirim.

dialog2.jpg Yok abicim kusura bakma. Hem havada kötü. Biraz düzelsin, sen de o zamana kadar ikametgahı hallet.

dialog2.jpg Ya iyi ki diyorsunuz hava kötü, üstümü başımı görüyorsunuz. Hasta olacağım daha fazla dolaşırsam, bir yardımcı olun lütfen.

dialog2.jpg Yok kardeşim laftan da mı anlamıyorsun

dialog2.jpg Of ya insanlık kalmamış… bu lafı da ettirdiniz bana hayatımda ilk defa.


Çilingirin kapısının önünden iki adım attıktan sonra birden duruverdi. Doğru ya onun bir akıllı telefonu vardı. Aklına ikametgahını telefonundan e-devlete girerek gösterebileceği gelmişti. Cebinden telefonunu çıkardı, e-devlet uygulamasını indirdi ama şifresini hatırlamıyordu. Bir iki deneme sonunda doğru şifreyi bulmuştu. Burnundan akan sular telefonun ekranını ıslatıyordu ama umursamıyordu. Uygulamadan ikametgah adımını arattı ve buldu. Ekrana tıkladı, ikametgahına ulaştı. Koşa koşa çilingire geri döndü.


dialog2.jpg Buyrun size ikametgah.

dialog2.jpg Hani nerede?

dialog2.jpg Burada işte telefonda, e-devletten indirdim.

dialog2.jpg Bir bakalım da ekran kapalı.


Ekranı açmaya çalışsa da başarı kaydedemiyordu çünkü şarjı telefonun kendisi kadar akıllı değildi. Biraz daha dayanması gerektiğini düşünmeden bitivermişti.


dialog2.jpg Hay amına koyayım, şarjım bitmiş. Orospu çocuğu, telefon gibi senin…

dialog2.jpg Tamam kardeşim, git başka yerde küfrünü et.

dialog2.jpg Ya yapmayın, şarjım bitmiş ne yapabilirim.

dialog2.jpg Zamanlama manidar.

dialog2.jpg Ne demek istiyorsunuz, ne manidarı ne zamanlaması!

dialog2.jpg Tamam birader hadi işini hallet sonra gel.

dialog2.jpg Of ya, bari sizin telefonunuzdan girip göstereyim.

dialog2.jpg Aslında…bak yanlış anlama, işi zora sokma niyetimiz yok ama biliyorsun ülkenin durumunu.

dialog2.jpg Ağabeycim ülkenin durumunun benim durumumla ne ilgisi var?

dialog2.jpg Yani öyle değil tabii ama, telefonumuzu kullandırtamayız.

dialog2.jpg Neden?

dialog2.jpg Ya işte, örgütler artık telefonlara uygulamalar kuruyor, bir yerleri arıyorlar falan, mesaj atıyorlar. Ortam yeterince güvenli değil. Bok yoluna gitmek var hani.

dialog2.jpg Paranoyak mısınız siz be!

dialog2.jpg Tamam, kardeşim ne dersen de, olmaz o iş.

dialog2.jpg Peki, şarj aletiniz var mı?

dialog2.jpg Var tabii de, sana olmaz. Senin cihaz ayfon. Bizim gibi esnafta ayfon ne arar.

dialog2.jpg Ulan ayfonuna sokayım. 4 yıl öncesinin modeli, ikinci el aldım, sendeki telefon bundan pahalı.

dialog2.jpg Olabilir. Neyse kardeş bak işin burada hallolmuyor hadi dükkanın da içine sıçtın resmen. Bak her yer çamur.

dialog2.jpg Kusura bakma, bir heyecanla içeri daldım bu halde. Ben en iyisi muhtarlığı bulayım.

dialog2.jpg İlçe emniyet müdürlük binası var ya, biliyor musun?

dialog2.jpg Biliyorum evet.

dialog2.jpg Hah işte, muhtarlık onun iki sokak arkasında.

dialog2.jpg Oha amma da uzakmış.

dialog2.jpg Eh, biraz.


Çilingirden çıktı, kaldırımın ortasında duruverdi. Elini cebine atıp sigara paketini çıkardı. Paketteki bütün sigaralar sırılsıklam olmuştu. Sinirlenip fırlattı paketi sokağın ortasına. Karşı kaldırıma geçip bir tekel bayiine girip yeni bir paket sigara aldı. Sigarasını yakıp yoluna devam etti. Sigarayı öylesine güçlü çekiyordu ki 3-4 fırt ile sonuna geliyordu. Biten sigaranın ateşiyle hemen yeni bir sigara yakıyordu. Gözünün önünden geçen her yağmur damlasını bir harfe dönüştürüyordu ve harfleri birleştirip okuyordu aynı zamanda yol boyunca.


“Yalancı insanlar

Sahtekar İnsanlar

Egolarından patlayan insanlar

Laf anlamaz insanlar”


Derken arkasından gelen küçük bir çocuk fark etti. Durdu ve dönerek baktı; çocuğun ayakları çıplak, elbiseleri yırtık ve üstü başı aynı kendisi gibi sırılsıklamdı. Göz göze geldiler. Elini cebine attı ve eline gelen 20 tl’yi çocuğa uzattı.


dialog2.jpg Hayır, istemiyorum ben dilenci değilim.

dialog2.jpg Peki, sen ne yapıyorsun sokaklarda bu havada. Hasta olacaksın. Yok mu senin evin?

dialog2.jpg Bana bir şey olmaz, yılların sokak çocuğuyum ben.

dialog2.jpg Yılların sokak çocuğu demek.


Gülümsedi.


dialog2.jpg Peki, beni neden takip ediyorsun?

dialog2.jpg Şey, sana gizli bir şeyler diyeceğim ama burada olmaz bizi görebilirler.


Kafasını kaldırdı ve etrafına bakındı ama kimseyi göremedi.


dialog2.jpg Kim? Kim bizi görecek? Sen bana ne diyeceksin?

dialog2.jpg Gel şu duvarın arkasına.


Önünde durdukları duvarın arkasına geçtiler. Boş bir araziydi. Yıllar önce bir inşaat temeli atılmış fakat yarım kalmıştı. Atıl bir arazi olarak varlığını devam ettiriyordu yükselen tüm plazalara inat.


dialog2.jpg Evet, ne diyeceksin bana?

dialog2.jpg Bu insanlar, gördüğün insanlar, çoğunlukla otomatik insanlar.

dialog2.jpg O ne demek, otomatik insan ne oluyor?

dialog2.jpg Çok gerçek gibiler, ama değiller. Otomatik onlar. Ayırt edebilmen imkansız.

dialog2.jpg Sen nereden biliyorsun bunu?

dialog2.jpg Gördüklerimden.

dialog2.jpg Hım, peki benim otomatik olmadığımı nereden biliyorsun?

dialog2.jpg Seni de gördüm abi, sen değilsin. Ben yılların sokak çocuğuyum.

dialog2.jpg Bana başka diyeceğin bir şey var mı?

dialog2.jpg Otomatik insanları bil istedim. Başka bir şey yok. Dikkatli ol.

dialog2.jpg Demek dikkatli de olmam gerekiyor. Pekala, sen de artık bu kadar dolaşma. Buralarda bir yere sığın. İşim bitince seni bulacağım, beraber eve gider ısınırız.

dialog2.jpg Biliyordum işte sen otomatik değilsin. Ama ben yılların sokak çocuğuyum sen beni düşünme.

dialog2.jpg Tamam, ama seni bulmaya çalışacağım. Şimdi gitmem gerekiyor.


Çocuğu arkasında bırakıp muhtarlığa doğru yoluna devam etti yeni bir sigara yakarak ve kendi kendine konuşarak.


dialog2.jpg Ben otomatik insan değilsem, manuel insanım demek ki. O da yılların sokak çocuğu. Ben yılların manuel insanı. İkimizden başka salak yok sokaklarda bu fırtınada.

dialog2.jpg Yo yo, çocuğa niye salak dedim ki şimdi. Salak olan benim. Onun durumu mecburiyet. Salak olan benim tabii ya. Zaten benim gibi bir salakta otomatik özelliği olamayacağını o da anlamış baksana. Yılların sokak çocuğu o, tabii anlar.


Sonunda muhtarlığın kırmızı beyaz tabelasını görüyordu. Koşmaya başlamıştı. Muhtarlığın merdivenlerine geldiği an ayağı kaydı ve yere kapaklandı. Kafasını merdivenlere çarpmıştı. Gözünün kenarından geçip giden kanları umursamadan ayağa kalktı. Kapıyı itti ama kapı açılmıyordu. Kapıyı tekmelemeye başladı. Neredeydi bu muhtar? Henüz daha öğlen olmamıştı ama hala gelmemişti. Merdivenlere oturdu, eliyle yüzündeki kanı ve yağmur suyunu sildi. Kafasını iki elinin arasına aldı.

“Elbet gelecektir bu muhtar, bekleyeyim.” Dedi kendi kendine.

Muhtarlığın hemen karşısında olan bir berber olduğu yerden seslendi;


dialog2.jpg Bekleme boşuna bugün kapalı muhtar.

dialog2.jpg Kapalı mı? Neden?

dialog2.jpg Dün Ankara’da toplantı vardı, oraya gitmişti, yanında çalışanlara da izin verdi. Bugün akşama doğru dönecek. Yarın gel.

dialog2.jpg Hayda! Vatandaşın işi ne olacak?

dialog2.jpg Ya artık vatandaşın muhtarla pek işi olmuyor. İkametgah bile internetten biliyorsun.

dialog2.jpg Of ya, of ya. İnternetten alamıyorsak ya?

dialog2.jpg Aceleyse işin nüfus müdürlüğüne git, oradan da alabilirsin.


Ne kadar sakin kalmaya çalışsa da sinirlerine hakim olamıyordu. Biraz merdivenlerde oturup sakinleşmek istedi. Ondan sonra minibüse binip nüfus müdürlüğüne gidebilirdi. İçinden çilingire saydırarak sakinleşmeye çalışırken, aklına sabah posta kutusundan aldığı zarf geldi. Arka cebine sıkıştırmıştı, biraz ona bakıp kafasını dağıtmayı düşündü. Arka cebinden zarfı çıkarırken, ilçe emniyet müdürlüğüne giden bir polis aracı yavaşladı. Polis arabasının kapısı açıldı, yanına iki polis memuru geldi.


dialog2.jpg Ne yapıyorsun burada?

dialog2.jpg Şey, muhtara gelmiştim.

dialog2.jpg Muhtar yok işte, niye oturdun?

dialog2.jpg Dinleniyordum.

dialog2.jpg Bu yağmurda merdivenlerde oturarak mı dinleniyorsun? Kimliğini görebilir miyiz?

dialog2.jpg Ha tabii, kimliğim… Bir dakika memur bey şurada olmalı.


Ceplerini karıştırdı ama bir türlü bulamadı kimliğini. Muhtemelen onu da evde unutmuştu.


dialog2.jpg Ya bulamıyorum kimliğimi, sanırım evde kalmış. Kredi kartımı göstersem, üzerinde ismim yazıyor.

dialog2.jpg Lan sen bizimle dalga mı geçiyorsun? Pos makinesi de getirelim mi? Kalk çabuk bizimle emniyete geliyorsun.

dialog2.jpg Özür dilerim memur bey, valla kötü bir niyetle söylemedim. Ama evde unutmuşum, buyurun beraber eve gidelim diyeceğim ama anahtarları da evde unutmuşum.

dialog2.jpg Emniyete gidince anlatırsın artık. O elindeki zarf ne?

dialog2.jpg Ha bu mu, bilmiyorum ben de şimdi bakacaktım.

dialog2.jpg Ver bir biz bakalım.

dialog2.jpg Buyurun memur bey.

dialog2.jpg Lan bu ne? Hiçbir şey okunmuyor, her şey birbirine girmiş.

dialog2.jpg Olabilir efendim, yağmurdan yazılar akmışa benziyor. Ben onu broşür sanmıştım ama değilmiş.

dialog2.jpg Ne broşürü lan? Örgüt broşürü mü?

dialog2.jpg Ne örgütü memur bey?

dialog2.jpg Ne bilelim onu sen söyleyeceksin. Bu şimdi şifreli bir yazışma falan olmasın.

dialog2.jpg Aman efendim ne şifresi.

dialog2.jpg Yürü lan yürü, sen sağlam pabuca benzemiyorsun. Sonra gidip bir yerlerde bir halt karıştırırsın seni bıraktık diye hayatımız kararır.


Kolundan tutup polis arabasına bindirildikten sonra emniyete götürüldü. Nezarete koyuldu. Üşümekten delicesine titriyordu ve kafası kanamaya devam ediyordu. Nezarette bir köşeye kıvrıldı ve hakkında yapılacak incelemeyi beklemedeydi. Gömleğini çıkarmıştı ve kafasında devam eden kanamaya pansuman yapmıştı. Aklına babası gelmişti. Sahada kafasına aldığı tekmede kafası kanamıştı ve hastaneye gidene kadar formasıyla pansuman yapmışlardı. Gözlerini duvara dikmişti. Duvarda dolaşan karıncalar vardı sıra sıra, onları takip ederken gözleri kapanıyordu. Biraz uyumak iyi gelir diye düşündü ki, istemese de uyuyacaktı.

Uykuya daldığı sırada, emniyette hakkında konuşmalar geçiyordu.


dialog2.jpg Bunu niye getirdiniz?

dialog2.jpg Amirim, muhtarlığın önünde berduş bir halde oturuyordu. Kimliği yoktu üzerinde. Elinde de böyle bir zarf vardı. İçindeki kağıtta anlayamadığımız şeyler yazıyordu. Şifreli bir yazışma olabilir diye düşündük.

dialog2.jpg E iyi de bunun kafası kanamış, siz mi bir şey yaptınız?

dialog2.jpg Yok amirim, biz yanına gittiğimizde böyleydi. Önemli bir şey gibi görünmüyor.

dialog2.jpg E parmak izinden falan buldunuz mu kim olduğunu?

dialog2.jpg Evet amirim bulduk, geçen sene pasaport başvurusu sırasında parmak izi alınmış. Kimlik bilgilerine baktık. Herhangi bir örgütle bağlantısı bulunmuyor. Temiz sade bir vatandaş gibi. Ne yapalım efendim?

dialog2.jpg Neyse, biraz daha araştırın siz yine de. Madem kimliği de belli, araştırın emin olun işte. Öyle gibi ile olmaz bu iş. Zaten uyumuş, uyanana kadar bakının, bir şey çıkmazsa uyanınca salıverin gitsin.

dialog2.jpg Baş üstüne amirim.


Gözlerini ayfonunun alarmıyla açtı. İşe gitmek üzere hazırlandı ve evden çıktı. Neler olup bittiğini hatırlamıyordu. Daha doğrusu bir gün boyunca evde yatıp dinlendiğini sanıyordu. Başından geçenlere dair hiçbir anı yoktu belleğinde.

O esnada iki sokak çocuğu aralarında konuşuyordu.


dialog2.jpg Birini daha otomatikleştirdiler oğlum.

dialog2.jpg Engel olamadın mı lan!

dialog2.jpg Uyarmaya çalıştım ama olmadı.

dialog2.jpg Nasıl yaptıklarını gördün mü peki?

dialog2.jpg Evet evet, onunla konuştuktan sonra gizli gizli takip ettim. Buradan muhtarlığa gitti, orada polis arabasına bindirip emniyete götürdüler. Başı kanıyordu. Tam 5 saat bekledim çıkmasını. Lacivert ceketli iki adamın kollarında çıktı emniyetten. Bir karavana bindirdiler. Karavanın penceresine yaklaştım sessizce. Burnundan karıncalar çıkıyordu. Çıkan karıncaları topladılar bir kutunun içerisine koydular. Üzerini temizleyip değiştirdiler. Kafasını tedavi ettiler ve evine bıraktılar. Evine geldiğinde hala uyuyordu.

dialog2.jpg Lan oğlum işte yine o karıncalar, robot karıncalar onlar. İnsanların beyinlerine giriyorlarmış. Bazı devreler yerleştirerek elektrik sinyalleriyle uzaktan da müdahale edilmesini sağlıyorlarmış.

dialog2.jpg Otomatik insanlar, her şeye kayıtsızlar…

dialog2.jpg Olsun lan, bundan sonra mutlu sanacak kendini hep.

dialog2.jpg Ulan gamsız mutluluk mu olur! Yaşadığını sanacak bundan sonra ama ölse daha iyiydi.

dialog2.jpg Otomatik insanlar…

dialog2.jpg Dünyanın anasını belleyecekler!


Dıt Dıt Dıt Dıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııt…


dialog2.jpg Hastayı kaybettik!


Gazetelerin 3. Sayfa haberleriyle karşımızdaydı;

2 gece önce balkondan atlayarak intihar eden 25 yaşındaki genç, yoğun bakım sürecinde yaşam mücadelesini kaybetti. Mezarı başında görülen 2 sokak çocuğu A.Ö ve E.T ile kısa bir röportaj yaptık;

dialog2.jpg Merhabalar, İntihar eden genci nereden tanıyorsunuz?

dialog2.jpg Onun oturduğu mahallede tanışmıştık, bizi çok severdi hep yardım ederdi. Soğuk gecelerde evine alırdı.

dialog2.jpg Hatta bizi nüfusuna almayı istiyordu.

dialog2.jpg Neden almadı?

dialog2.jpg Bekardı, 1 evi vardı o kadar. Az maaşlı bir işi vardı. Kimsesi yoktu bizim gibi. Şimdi alamam devlet baba müsaade etmez diyordu. Hem biz sokaklarda büyüdük, özgürlüğümüze düşkündük, biz de istemiyorduk.

dialog2.jpg Peki neden intihar etti sizce?

dialog2.jpg Bu dünyaya alışamadı be abla.

dialog2.jpg Nasıl yani?

dialog2.jpg O ne bizim gibi sokak çocuğu olabildi, ne de sizler gibi bu hayatın gerçek bir parçası. Hep dert yakınırdı, “İnsanları anlamıyorum insanlar da beni anlamıyor” diye. İnsanlar otomatikleşmiş, gamsız ve çevrelerindeki her şeye kayıtsız olmaları sağlanmış. Herkes çok bencil, ya beni de bir gün kendilerine benzetirlerse diye hayıflanırdı.

dialog2.jpg Bir aşk hikayesi var mı?

dialog2.jpg Yok be abla, o hep platonik ateşlerde dolaştı

dialog2.jpg Hastanede yanına girmişsiniz doğru mu?

dialog2.jpg Evet abla, birkaç defa hemşire ablalardan rica ettik girdik. Acı çekiyordu, dışarıdan belliydi ama vücutsal bir acı değil. Kafasında bir şeyler vardı. Bu dünyadan göç etmeden önce kendine son acısını çekti de gitti.

dialog2.jpg Ben duydum bir ara sayıkladı, otomatik insanlar diye.

dialog2.jpg Başka bir şey duydunuz mu?

dialog2.jpg Yok abla başka bir şey duymadık. Ama posta kutusunda bir zarf, zarfın içinde el yazısı bir şeyler vardı, sanırım kendi kendine yazmış, zarfın içindeki kağıt burada;


“Tüm acılarımı benimsedim ama

Başkalarının acı çekmesine katlanamıyorum

Her şahit olduğum acıyı hissetmek zorunda mıyım?

Başkalarının acısı kalbimi zehirliyor

Elimden bir şey gelmiyor

Çıldıracak gibi oluyorum

Kimsenin umurunda değil acılar

Benim acılarım kimseyi acıtmıyor benden başka

Kimsenin acısını anlamıyor insanlar

İşte buna dayanamıyorum

İşte buna dayanamıyorum

İşte buna dayanamıyorum

Frigyalı köle Epiktetostan bu zamana hiçbir şey değişmemiş

Dediği gibi, her şeyi isteyip hiçbir şey elde edemeyen bir çocuk insanlık

Üzülmesi gerekenlere üzülmeyen, sevinilecek şeylere sevinmeyen

Amacından sapmış insanlık

İyilik ve adaleti tanımlamış ama anlamamış insanlık

Sokak çocuklarının yıllandığı bir Dünyaya

Daha ne kadar yoldaş olabilirim”


Story Copyright : OTahirZGN                                                        Image Source

ZAK000.png

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir