Şad Olasıca Ruhum. (Aman Sakın “Shad” Olmayasın!)

Bir tatil ambiyansının tembelliği ile Güpegündüz karartılmış bir odada, içime çöken karanlığın aydınlanması beklentisindeyim. Dekoratif amaçlı dolaşan avuç dolusu kasvet nağmelerinin arkasına sığınmaya çalışıyorum.

Çözemediğim ve sempatikleştiremediğim bir hayatın yaşantısının kapsadığı benliğimden gelen ezoterik simgeler ile ruhumla mesajlaşmaya çalışıyorum.

Televizyon karşısında uyuya kalmanın keyfini unutmuş Ruhum ise adeta muğber olmuşcasına iletilerimi cevapsız bırakıyor.

Firara kadem basmış gibi varlığını madde kâinatımda hissettirmiyor.

Bu durum, düzenli olarak Helezonik hareketler yapan duygu çizelgemin, yukarı doğru meyil almasını engelleyip, en diplerde bir doğru halinde donmasına sebeplik oluyor.

Koltukta öylece kıpırdamadan saatlerce otururken, gaipten bir fısıltı geçiyor içerimden.

Geçerken bıraktığı tesir, yerimden kalkıp perdeleri açmaya şevk ediyor beni.

Açar açmaz Güneş saldırıyor üzerime.

Korkuyorum, kaçmaya çalışıyorum fakat evin her yerini ele geçirdiğini fark ediyorum.

Apansızın Sokağa fırlıyorum.

Güneşin hâkimiyetinin kucağına atlamış olduğumu ve yaptığım bu büYÜK! hatayı hemen fark edebiliyorum ancak çıkarken yanıma almadığım anahtar yüzünden eve geri dönüşümü de imkansızlaştırıyorum.

Karanlığı aramak üzere çaresizce koşturmaya başlıyorum.

Koşturdukça duvarlara çarpıyorum.

İyice sersemliyorum ve yuvarlanmaya başlıyorum yerlerde.

Ruhumu ve karanlığı kaybetmemin üzerine birde şuurumu kaybediyorum.

Saliseler saniyeleri, saniyeler dakikaları sırtladıktan sonra gözlerimi deniz kıyısında açıyorum.

Üzerime vuran dalgaların arasında Güneşin ısıttığını hissedebiliyorum.

Ayağa kalkmak için kafamı kaldırdığımda, ruhumu görüyorum başucumda.

Onu ilk defa görüyorum fakat o olduğunu anlayabiliyorum. (Hmmmmm…)

Dört-Beş yaşlarında bir çocuğa benzemesine rağmen biliyorum. (Eh peki madem…)

Denizin kenarında kumlara oturmuş deniz kabuklarıyla oynayan, yengeçlerle sohbet eden, bir kova suyu başından aşağı boca eden şey… (Ney?)

Kumlara oturup onu seyretmeye başlıyorum kıpırdamadan. Kahkahalarıyla, dalga sesleri karışıyorlar. Ne kadar güzel ve muhteşem görünüyor. (Ya Ya fevkalade!)

Onu izlemekten aldığım keyif kolay kolay değişilebilecek gibi değil. (Bak Sen… Mesela ?)

İdealar dünyasından gelen, gerçek mükemmellik bu kadar basit olabilir mi? Yoksa mükemmeliyeti arayan insanoğlu her geçen gün daha bir uzağa mı gittik? Kaçış fırsatını kollayan ruhlarımıza, yaptığımız işkencenin dozunu arttırarak, kaçmaları yönünde isteklerini daha mı bir arttırdık? (Ah-Vah-Ah!-Eyv-AH!)

Aklımdan geçen bu klasik sorgulamalara ara verip bir karar vermem gerekiyor. (Inınınınınnnnn)

Ya kendi sonumu seçip onu özgür bırakacağım…(Hiiiiiiii)

…yahut kaçmış olduğu hapishaneye geri alacağım. (Hiiiiiiiix2)

Bu esnada, kafasını bana çevirip, kocaman gözlerini üzerime dikiyor. Ne demek istediğini anlıyor gibi olsam da, gözümün önünden bu hayatta yapamadıklarım akıyor. Birden, beş yaşlarındaki küçük ruhum ayağa kalkıyor ve büyümeye başlıyor. Az önce mutluluk içinde oynayan çocuk gitmiş, yaşlanmış ve yıpranmış bir adam duruyor karşımda. Küçülmüş gözlerini üzerime dikmiş, ben hazırım dercesine bakıyor. Aynı zamanda derinlemesine açılmış yaralarını gösteriyor. (Yürekler Dağlanması Durumu, Anladım.)

Bak işte tüm bunlar şimdiye kadar yapmak istediklerin ve yaptıkların diye bir alt-yazı geçiyor gözlerimden içeri. (Subtitles by ? Telif Sorunsalı yaşamayalım…)

İnanmak istemiyorum, bana adice bir oyun oynadığını düşünmek geliyor içimden. Ruhum bencillik yapıyor diye düşünüyorum. ( Egoist Pis Ruh!)

Şimdide ben bu derce bencilleşmiş bir ruhu kabul etmek istemiyorumcasına salakça bir gurura kapılıyorum. (Al Ruhumu Vur Ben’e)

Ama yinede hangisinin doğru olduğunu bilemiyorum. (Hay Bin Kunduz!)

Bir orta yol bulunabilir mi araştırmalarına kapılıyorum. (Buna, bittabi icabı gibi cevap verilir.)

Ruhuma tekrar bakıyorum. Benle aynı yaş civarlarında bir hale dönüştüğünü görüyorum. Gülümsüyor ve elini uzatıyor. Sımsıkı tutarak karşılık veriyorum. (Aman aman..Ne Happy End Ne…ŞakŞakŞaK!)

Deniz yükselmeye başlıyor, dalgalar katlanarak üzerimize geliyor. (Yedi denizlerdeki kaşalotlar adına!)

Kocaman güçlü bir dalganın üstüne atlıyoruz. (Kaşınma sendromu…)

Suyun içinde kaybediyoruz ellerimizi ve birbirimizi. (Hani Ne oldu Happiness..)

Madde kâinatının tuzlu sıvı formunda kaybediyorum yeniden ruhumu. (Oh Shit!)

Ben de kayboluyorum denizin ortasında. (Sad But True – End mi Ne.)

Şehir görünmüyor.

Kara görünmüyor.

Gemi Görünmüyor. (Hangi Gemi? )

Ve lanet olsun ki kaçtığım Güneş görünmüyor! (Buda bana kapak olmuş…)

Karanlık çöküyor her yere ve her su damlacığına. (Yazıktır damlacıklar korkmasın.)

Pes etmenin ve ikna olmanın kaçınılmazlığı içinde sırılsıklam bir huzura teslim ediyorum bedenimi. (Elvedalaşıyor muyum yoksa?)

Suyun üzerinde sırt üstü uzanmış kapkara gökyüzüne yükseliyorum. (Of be…Keyif…)

Hemen yanımdan çok büyük bir hızla bir denizyıldızı yükseliyor. Benden daha önce ulaşıyor gökyüzüne ve ulaştığı noktada parlak bir yıldız olarak göz kırpıyor bir an için. Hemen arkasından havai bir patlamayla aydınlatıyor karanlığımı. Yüzlerce yıldız kayıyor görüntüsü gibi görünüyor lakin gökyüzünden dünyaya denizyıldızları yağıyor milyonlarca. (Deniz Meteorudur onlar, yıldız kayıyor gibi görükür.)

Ben gökyüzüne yükselmeye devam ederken, yağan denizyıldızları saçlarımdan aşağı çekiyorlar ve tekrar denizin ortasına düşürüyorlar beni. Şiddetli düşmenin etkisiyle denizin diplerine doğru iniyorum ve hemen milyonlarca denizyıldızı beraberimde kıyıya kadar ulaştırıyorlar beni. (Canım yanmış mıdır ki acaba?)

Kıyıya vardığım anda, tüm denizyıldızları da karaya vurmuş oluyorlar. İnanılmaz güzellikte bir manzaranın göbeğinde üzerime doğan güneş yakıyor hepsini. Çektikleri acıları anlayabiliyorum, ama bu fedakârlıkları kafamı karıştırıyor. (Şimdiye kadar olanlar yeterince kafa karıştırıcı olmasa gerek..)

Ölen denizyıldızlarının ruhlarını görüyorum, teker teker terk ediyorlar bedenlerini. Ayrılan ruhlar birleşiyorlar. Hepsi birleştiğinde karşımda gördüğüm ise ruhum oluyor. (Waaaaoowww…Alkışlar! – Aman Çok Şahane.)

Çok mutlu olduğunu söyleyerek, bedenimdeki hapishanesine geri dönüyor. (Bak şimdi oldu mu ama!)

Başım önümde eve doğru yürüyebiliyorum sadece. Yol boyunca bu hayatta gerçekten neler yapmak istediğimi sorguluyorum. (Aferin bana.)

……………….(E sonra?)

……………….(Sorguladım madem, karar ne oldu?)

……………… (Boşa mı kürek çektim?)

Kürek ? (Yok bişey hadi yat uyuyayım.)

Kafam? (Efendim?)

İyi miyiz? (iyiyiz yada Değiliz, Ne değişecek? Hadi Yat Uyuyayım artık.)

. (.)


Story & Image Copyright : OTahirZGN 

ZAK000.png

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir