Son Durak
Keşke Gelmeseydin.
Keşke daha önce gelseydim.
Keşke hiç tanımasaydık birbirimizi.
Keşke birbirimiz tanıyabilsek.
Pardon ama ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Sizinle tanışmaya çalışıyorum.
Keşke hiç çalışmasaydınız.
Keşke böyle söylemeseydiniz.
Ben seni daha sonra arayayım, manyağın biri musallat oldu.
Manyak demesek, belki delidir.
Öf be adam! Çığlık atacağım şimdi! Amacın nedir? Polis çağırırım çek git buradan.
Amacım sadece tanışmak.
Hiç tanımadığım biriyle neden tanışayım sokak ortasında!
E işte hiç tanımıyorsunuz, tanısaydınız tanışmamıza gerek kalmazdı.
Sapık mısın nesin ya, son kez söylüyorum rahatsız etme beni.
Sapık değilim rica ederim, kibarca biraz da şen şakrakça tanışmaya çalışıyordum sadece.
İmdaaaaaat!
Lütfen lütfen bağırmayınız. Sözümü bitirip gideceğim söz. Amacım tabii ki rahatsız etmek değildi. Işıltınız beni heyecanlandırdı. Gerçekten tanışmak istedim, hiç bir art niyet olmadan. Hani belki bu güzel bir arkadaşlığa belki çok büyük bir mutluluğa bir adım olacaktır diye düşündüm. Tabii ne olacağını bilemeyiz ama korkaklık edip tanışmaz isem belki de sadece ihtimalden ibaret olan mutluluğu kaybederim diye düşündüm.
Ama…
Sözümü kesmeyin lütfen. “Ama” ile başlayan cümleler isteklerden kaçmaktır benim lügatimde. Tabii sizinle tanışma çabamın öncesinde çok korktum yani terslenmekten. Korkularım haksız değilmiş, terslendim zaten. Fakat ne zaman bir şeylerden koktuysam üzerine gitmem gerektiğini düşündüm. Korkaklıklar, sanki hep iyi şeyler olmadan önce çıkar insanların karşısına ki cesaret gösterip hak edenler ulaşsınlar o iyi şeylere. Her neyse, keşke diyorum şu an, keşke korkularımı dinleseymişim, hiç gelmeseymişim yanınıza. Sizi de rahatsız etmemiş olurdum. Çok nahoş bir görüntü oldu. Özür dilerim, gerçekten kabalık etmiş oldum, çok ama çok özür dilerim.
Bir dakika gitmeyin lütfen. Şu anda sanırım ben de sizinle tanışmak istiyorum lakin korkuyorum. Otobüs durağında bir adam, telefonla konuşurken lafıma giriyor. Böyle biriyle tanışmak ne kadar doğru olabilir ki?
Doğru nedir ki? Tabii size zarar verecek şeylerden uzak durup kendinizi korumalısınız ama iç sesiniz size bir şeyler söyleyecektir.
Korkuyorum ama korkuların çoğusu kaybettirirdi değil mi? Gerçi biraz rahatladım ama işte bir heyecan bastı şimdi de. Ellerimin titremesi ondandır.
O güzel elleriniz gerçekten çok güzel titriyorlar. Siz bir de benim kalbimi görseniz. Hop oturuyor hop kalkıyor.
Tamam, o zaman otobüse beraber binelim, biraz laflayalım yolda. Sonrası akışına kalsın.
Anlaştık.
Bir otobüs durağı şahit olmuştu bu konuşmalara. Akşam eve giden otobüs durağı yemeğini yedikten sonra Ana Haber bültenlerinin Son Dakikasıyla yüz yüze gelmişti. Spiker heyecanla belediyenin son kararını açıklıyordu. Artık otobüs duraklarına gerek olmayacaktı. İnsanlar ellerinde bulunan GPSli akıllı kent kartlara kullanacakları otobüsün numarasını girdikleri zaman, güzergâh üzerinde bekledikleri yerlerden alınacaklardı. Artık yağmurda, çamurda ve karda ve de kışta otobüs durağına yürümek zorunda kalmayacaktı insanlar.
Ah! dedi otobüs durağı. İşsiz ve aç kalacağıma mı yanayım, insanların tanışacak mecralarının ellerinden alınmasına mı yanayım?
Dertli ve yalnız otobüs durağı evde kös kös oturarak paslandı.
Ve bir gün şehrin çöp tepelerinde bir köşeye atıldı çürümüş otobüs durağı.
Otobüs durağı için bir Fikret Kızılok şarkısını Zeynep Karatağ’dan dinleyelim en iyisi.
“Akşamın rengi suya dalıyor / Gözlerim denizde beni süzüyor / Gördüm, yalnızlığımı gördüm / Çok derinde bana bakıyor İçimdeki sonsuz duygular / Su kesilmiş yüzümde ellerimde / Vay benim, vay benim alınyazım / Vay ıssızlığım, vay gözyaşlarım”
Saygı ve Sevgiyle
Story & Image Copyright : OTahirZGN