Bir Abuk Aşk Hikayesi

Güneşli bir günü, alışveriş merkezi sokaklarında el ele yürüyerek öldürürken, sinema katında bulduk kendimizi. Bir an birbirimize döndük, hiçbir şey söylemeden kafaları salladık ve bilet gişesine doğru ilerledik. Film seçmekten ziyade seans saatlerine bakındık ve en yakın seansa iki bilet aldık. Tüm bunları yaparken ellerimizi hiç ayırmadık.

Seansın başlamasına yedi dakika vardı, sinema salonunda koltuklarımıza oturduk. Reklamlar faslını geçtik, filmin ilk yarısını bitirdik, molaya çıktık, salona döndük, ellerimizi hiç bırakmadan filmi izlemeye devam ettik. Filmin sonu çok dokunmuş olacak ki, utana utana ağlamaya başladım ama salonda gülüşme sesleri duymaya başladım. Ne oluyor bu insanlara, benim ağlama mı gülüyorlar acep, rezil ettim kendimi, koca adam ağlar mı lan, ağla-mamalıyım diye kendimi sıktım ve o sırada sımsıkı tuttuğum elini daha sıkı tutmaya başladım. Filmin bitip, ışıkların açılmasıyla kendini gizleme gayretinde olan ben bir an için elimde tutuğum elin elimde olmadığını fark ettim!

Terli avucumu açtım, içinde küçük bir not kağıdı.

“Bu Aşk Burada Biter!” yazıyordu.


Nasıl olur, ne zaman elimi bıraktı da yanımdan gitti, bu kağıdı ne zaman elime tutuşturdu, nasıl bu aşk burada biter diye kafamdaki sorular ve yaşadığım sarsılmayla gizlememin mümkün olmadığı şiddetli bir ağlamayla salondan çıktım. Salondan çıkarken, benim dışımda herkes gayet neşeliydi ve insanlar filmin ne kadar komik olduğundan bahsediyorlardı. Ben ise insanların filmi komik bulmaları üzerine kafa yoramıyordum.

Ne yapacağımı bilemeden, alışveriş merkezi kalabalığında amaçsızca kırmızı gözlerle ama üzgün olmanın yanında çok kızgın bir şekilde dolaşıyordum. Kafam dağılsın diye teknoloji marketlerden birine giriverdim. İlk raftan sola doğru dönerken, koştura hoplaya bir çocuk önüne bakmadan çarptı bana ve üzerimdeki öfkenin refleksiyle çocuğun kafasına bir şaplak yapıştırdım. Şaplağı atmamla beraber, ne yapıyorum ben küçücük bir çocuğa nasıl vururum diye bir mahcubiyet yaşarken çocuğun babası yanıma geliverdi. Aldığım mahcup halden daha mahcup bir adam gördüm karşımda ve bana “Kusura bakmayın, hala öğrenemedi etrafına dikkat ederek sakin sakin yürümesini eşşoğlueşşek.” deyiverdi ve bir şaplak da o patlattı çocuğun kafasına.

Yeniden sinirleniverdim;


Ulan sen ne biçim babasın be, çocuk özür dilenecek bir şey mi yaptı sanki! Bana kızacağına çocuğa bir de sen vuruyorsun, sensin eşşoğlueşşek!


Çocuğuna vurmama kızmayan baba, kendisine laf söyleyince birden aslan kesiliverdi ve Allah ne verdiyse bir güzel dövüverdi beni mağazanın ortasında. Güvenlik ayırmaya geldiğinde çoktan dudağı patlak, burnu kanayan bir hale gelmiştim. En kötüsü de, adam ve çocuk yanımdan ayrılırken çocuğun babasına söyledikleriydi.


“Aslan babam, ne güzel benzettin adamı ama!”


Eşşoğlueşşek! diyerek söylendim ve mağazadan çıktım. Yediğim dayak iyi gelmişti aslında, kafam gerçekten dağılmıştı ve içinde bulunduğum ruh halinden kurtarmıştı beni. Avucumda tuttuğum nota tekrar şöyle bir baktım, sıçayım aşkına! diyerek bir hışımla ilerlemeye başladım.

Onu nerede bulacağımı biliyordum ve hızlı adımlarla yanına doğru yol aldım. İşte tahmin ettiğim gibi, alışveriş merkezinin bahçesinde banklarda oturmuş sigara içiyor. Biliyordu muhtemelen onu burada bulacağımı bildiğimi. Yanına gittim, döndü suratıma baktı. Kanayan burun ve patlak dudağı anlamaya çalışıyordu muhtemelen. Tam o sırada tuttum elini, ve bir kağıt sokuşturdum avucuna. Kağıtta;

“Bu Aşk Asıl Burada Biter!” yazıyordu.

O kağıdı okurken ben oradan uzaklaşacaktım ama o esnada kırmızılı mavili üniformalar içinde kalabalık bir bando takımı, borazanlar davullar zillerle tutturdukları bir tempo ve melodiyle etrafımızı sarıverdiler. Konfetiler patladı, üzerimizde uçuşan renkli kağıtlarla birden tüm hava değişmişti. Bandonun arasından çıkan palyaçoların açtığı “Aşk Hiç Biter Mi?” yazılı pankartı gördükten sonra, başlarımızı önümüze eğdik, ellerimiz kavuştu ve sokaklarda yürümeye koyulduk.

Kendimizi sahilde insan kalabalıklarının arasında bulduk. Terlemiş ellerimizi hiç ayırmamıştık, yüzümüze vuran güneşe doğru tebessüm içinde şen şakrak bir keyifle yürüyorduk. Birden, alışveriş merkezi bahçesinde etrafımızı saran bandonun sesini duyuverdik arkamızda. Durup döndüğümüzde yeniden etrafımızı sarmışlardı bile. Bando çalmaya devam ediyordu, borazanlardan alaycı sesler yükseliyordu. Palyaçolar fırladı aralardan ve ellerinde bir ekran! Görüntülerdeyse ben vardım! Alışveriş merkezinde dayak yeyip, elimdeki nota baktıktan hemen sonrasını gösteriyordu, sıçayım aşkına dediğim an!
Ve Bandonun arkasından bir pankart; “Sıçayım Aşkınıza”

Yüzüm kızarmıştı, gözlerine bakmaya çalıştığım anda kaybolmuştu, avucumda ise yine bir not buluverdim.


“Bu Aşk Şurada Biter!”


Olduğum yerde kalakalmıştım, bando uzaklaşıyordu, o yoktu , üzerimde ishal olmuş martılar dolanıyordu.
Hızla koşarak oradan uzaklaşmaya çalıştım. Koşarken bir çocukla çarpıştım. Yere düşen çocuğun kalkmasına yardım ettim, kafasını okşayıp iyi olup olmadığını sordum, yanağından bir makas aldım. O esnada çocuğun babası geldi ve burnumun ortasına yumruğu patlatıverdi.

“Adi herif, çocuğumdan uzak dur, ona dokunma hakkını kimden alıyorsun!” dedi.

Yanımdan uzaklaşırlarken, çocuk babasına;
“Süper-mensin sen baba, ne güzel benzettin adamı ama..” mutlu mutlu övgüler yağdırıyordu.
Eşşoğlueşşek diye mırıldandım yine.

Burnumun acısından gözümden yaşlar gelmişti, deniz kenarına doğru yaklaştım, yüzümü deniz suyuyla yıkayıp bir miktar kendime geldim. Nerede olabileceğini tahmin ediyordum, sakin adımlarla onu bulmaya koyuldum. Çimlerin üzerine serilmiş insanların arasından geçtim ve insan kalabalığının azaldığı bir bölgede, çalışan bir fıskiyenin altında ıslak ıslak sigara içmeye çalıştığını gördüm ve gidip yanına oturdum.

Konuşmadan ıslanıyorduk, cebimden bir not çıkardım ve ona verdim;


“Şu Aşk Orada Biter Mi Hiç?”


Gözlerime baktı bir müddet sonra gülümsedi, elini uzattı – kavuştu eller. Fıskiyenin bizi ıslattığı yetmiyormuş gibi, çimlerin üzerinde küçük bir göl oluşmasına sebep olmuştu. Oluşan küçük gölde bir balık belirdi, bu orayı artık terk etmemiz için bir işaret olmalıydı. Kalktık, güneşin altında kurumak üzere yürümeye devam ettik, el ele. Yürürken cebinden bir not çıkarıp uzattı bana. Bu ne şimdi diye düşünerek aldım notu.


“Balıkların elleri yok, nasıl yaşarlar aşkı?”


Hiç düşünmeden bir notla karşılık verdim.


“Gidelim şu balığa soralım o zaman!”


Fıskiyenin oluşturduğu küçük gölcüğün olduğu yere döndüğümüzde, göl yerine akıp giden bir nehir bulduk. Balık ise orada değildi. Hemen Nehire atladık ve yüzmeye başladık nehir boyunca ellerimizi hiç ayırmadan. El ele yüzmek zor ve yorucuydu, çok sürmedi ellerimizi ayırmak zorunda kaldık. Yüzmeye devam ederken bir not uzatıverdi;


“Yüzmek Aşkı Öldürüyor-Muş!”


Notu okuduktan sonra yine kaybolmuştu. Nehirde yalnız başıma ilerliyordum, hiçbir yerde bulamıyordum onu. Nehirden çıkıp dinlenip düşünmeye ihtiyacım vardı. Birden gölde gördüğümüz Balık önüme çıktı. Her şey onun yüzündendi, onu yakalayıp öldürmek istedim. Benden kaçarken karaya zıpladı. Karada ben avantajlıyım, yakalayabilirim. Hemen çıktım, oracıkta yatıyordu. Yanında ise bir not;


“Bandoyu Bul!”


Bandoyu bulmak kolay, sesleri geliyordu çok yakında olmalılar diye sese doğru koşturdum.

Ben koşarken bir çocuk gelip çelme takıp düşürüverdi beni. Kalktığım gibi çocuğa bir şey demeden babasının yüzünün ortasına bir yumruk atıp kaçıverdim. Ben uzaklaşırken çocuk babasına hayal kırıklığı içinde bakıyordu, belli ki incinmişti. Vicdanıma yenik düşüp dayak yemek üzere geri döndüm. Dayağımı yedikten sonra tekrar oradan uzaklaşırken, çocuk babasına gururla övgü dolu cümleler kuruyordu. Ben yine eşşoğlueşşekdiye mırıldandım dejavumun içinde.

Bandoyu görüyordum, yanlarına koştum. Balık kafalı adamlardan oluşan bir Bandoydu bu. Yine borazanlar davullar ziller, kırmızılı mavili üniformalar. Bulmam gereken Bando bu değil miydi acaba? Ne yapmalıyım bilemedim.

Birden bir sis bombası patladı, sisler dağılırken Bandonun arasından o çıkıverdi. Cebinden bir not çıkardı,


“Aşkına Sıçayım.”


Yüzüm düştü, o sırada gök patladı, şimşekler toprağa indiler. Bando hareketlendi, düşen yüzümü yerden aldım ve öfkeyle yüzümü yüzüne çarptım. Dudaklar kavuştu. Cebimden bir not çıkarıp verdim


“Bu Aşk Nerede Biter?


Karşılığında aldığım notta “Kağıdımız bitince” yazıyordu.

Deniz kenarında bir şişenin içinde bulduğum kağıtta yazan tüm bunlar son kağıtları mıydı acaba yoksa kağıtlar hiç bitmez miydi diye soracak oldum saksıda biten edepsiz sarı mantarlara, hemen elime bir not tutuşturdular;


“Kağıtlarına Sıçayım!”.



Story Copyright : OTahirZGN
Image Source

ZAK000.png

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir