Karabasan İz Olur

 

Yazmak ve yazmamak arasında sıkışıp kaldığım, göklerdeki havanın sağ gösterip sol göstermesi sonucu; kurcaladığım huzursuzluğa yenildiğim ve kendimi pek anlamlı bulamadığım başka bir zaman parçacığının üzerinde durmaya çalışıyorum.

Dur durak bitmeyen ölümler ve imkansız dirilişler gibi içime çektiğim sıkıntının barındırdığı ritim bozukluğunun vitrinde duran sahte coşkusuna nasıl sabır gösterebildiğime abuk kuşlar şaşırıp duruyorlar.

Yoksa çıkmış mı çivisi dünyanın ve yoksa gider borusu mu patlatılmış, sorularını şakaklarımda hissederken, düştüğüm kan denizinin tam ortasında varlığım bir pıhtıya mı sebep olmuş?

Bilemiyorum.

Bir hedeften yoksun bir şekilde çıktığım yolların çatallanması sonucu ayrıldığım parçaların bütünü olabilmek peşinde koşmaya çalıştıkça, daha fazla parçalara bölündüğüm gerçeğini ise ömrümün sonuna kadar kabul etmeyeceğimi biliyorum.

Kendime dair bu gerçekleri görmezden gelmek ve reddetmek benim kendi kontrolümde ve tercihimmiş gibi gözüküyor olsa da, hiçbirinin benim kontrolümde ve tercihli seçimlerimde olmadığını söylememin bir şeyi değiştirmeyeceğini de biliyorum.

Daha öncesinde de dile getirdiğim ve yine bulunduğum parçacığı tanımlamak adına tekrar edebileceği satırlara sığınmayı hor göremiyorum kendime.

Hayat işte, bazen gerçekten çok sıkıcı oluyor. Gülmeye ihtiyacın vardır gülemezsin. Ağlanası bir haldesindir ağlayamazsın, sanki göğsünde saatli bir bomba. Tik taklarını duyarsın, patlamasını beklersin bir türlü patlamaz. Kalakalmışsındır öylece. En sevdiğin şeyden bile nefret edersin ya, işte benim durumum da öyle oluyor bazen.

Her sonun bir başlangıç olabileceği iddiasının, beynimde her başlangıcın bir son olduğunu imgelemesini keşfettiğim günden bu yana; aslında, her şeyin bir bitiş olduğunu ve her varoluşun şiddetli yokluk içerdiğini kendimden ne kadar gizlemeye çalışsam da başaramadığımı biliyor olmanın; bizatihi gizleme isteğinin, henüz istek aşamasındayken başarısız bir sona kavuşacağı bilgisini de yüklediğini çok net görebiliyorum.

İşte bütün bunlar, varoluşumun daha en başlangıcında sönümlenerek canımı acıtan bir mücadeleyle beni başıboş bıraktığının ispatıdır.

Yollar zaten ayrılmak üzere birleşirlermiş.

Belki de we lost in space.

Ve belki kalplerin bütün amacı atmaktan ziyade durmaktı en başında, hatta bir yıldız parlamaktan ziyade kara delik olmaya öykünerek başlamıştı hayatına.

Belki sebebi buydu içimizdeki yıldızların sönmeye bu kadar gayret etmesi ve ruhumuzda kara deliklerin açılması.

Yahut hepimiz, hepsi boş; bomboş ve
sadece çarkların sevişebilmesiydi hayat.


Story & Image Copyright: OTahirZGN

ZAK000.png

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir