ALBİNO ÇIRPINIŞLAR

Uzun uzun düşündüğüm bir yolculukta bitmek bilmeyen hıçkırıklı damlalarla tuzladım toprakları.

Çenemde kalmış çörek kırıntılarına karışan gözyaşlarım göğsüme düşüyordu. Onlar göğsüme düştükçe; daralan yüreğimde bir şeytan uyanıyor ve ciğerlerimi çamurlu koluyla delip geçerek göğsümü yırtıyordu.

Canım iman tahtamdan acıyordu, ben ise sadece ağlayarak eşlik edebiliyordum. Ben ağladıkça ciğerlerim çamurlaşıyordu. Dişlerimi sıkarak dayanmaya çalışıyordum fakat sıktıkça dökülen dişlerimi ciğerlerime doğru yuttuğum bir sızlanma anında, tek şiirden oluşan bir kitabın harfleri göklerden yağmaya başlamıştı.

Tüm bedenim zaten yeterince sarsılmışken, bir de yağan harflerin ruhumu titretmesiyle, uzandığım yağmur birikintisinin içerisinde; derinlere doğru yol alıyordum.

Battığım yağmur birikintisinin üzerinden atlayan insanlar; benim farkıma bile varamazken, ben herkesin farkındalığında bir bilinçle batıyordum işte.

Işığın son zerresini görecek seviyelerdeydim ve bu insanların yağan harflerin de farkında olmadıklarını anlamıştım. Bu durum beni öfkeyle şarj ederek; hızla yağmur birikintisinin üzerine taşıdı.

Ağlamaktan kızarmış gözlerim artık şeytani bir kırmızıya yerini bırakmış; yakaladığım tüm harfler ise, hiçbir şeyin farkına varmayan insanlara doğru sıralanmış küfürlere dönüşmüştü.

Her küfür; oradan geçen insanların yüzlerine doğru fırlatılmış, pençeleri sonuna kadar açık kediler şeklinde uçuşuyordu havada. İnsanların yüzünde kedilerin bıraktığı izler kaldı ama iz bırakan her kedi ölüme kavuşup yere düşüyordu.

Yerlerde yatan ölü kedilerin üzerlerinde dolaşan ayakların arasından çıkan bir Azrail ile yüz yüze geldim ve de göz göze kaldım.

Etrafımızda bulunan her ayrıntı bulanıklaşmış, Azrail ve ben ise ultra dört ka net kalmıştık.

Fakat bacaklarım beni taşıyamıyordu. Yere çömeldim ve Azrail’e yakarmalı yalvardım;

Haydi, ne duruyorsun! Al bu canı kurtar beni! Yalvartma beni kendine.

Azrail sessiz bir şekilde elinde bulunan orağını havaya kaldırdı.

Gökten orağın ucuna şimşekler uzandı, ağaçlar çıplak kaldı, çığlıklar dolaştı bir kenti ve zaman duruverdi.

Gözlerim tepeme inecek orağa odaklanmışken; Azrail’in göğsünü yırtarak bembeyaz albino bir tavus kuşu dünyaya geliyordu. Kanatları rahmetin sesiyle çırpınıyorlar ve tüm çığlıklar susuyordu. Onun doğuşu Azrail’i sıfırlıyordu. Tavus kuşu tümden doğduğunda; Azrail yerdeki su birikintisi içerisinde batıp kaybolmuştu.

Güzelliğine kenetlendiğim tavus kuşunun sebebiyet verdiği; yüreğimde koşturan telaşlanmalar ve ufukta doğan bir hevesle; bir an için mutlu oluvermiştim. Lakin tavus kuşu yüzüme bile bakmadan, çok güçlü ve hızlı bir kanat çırpışıyla gözden kaybolarak üzerime birikmiş tüm acıları fırlattı.

Şimdi gökten düşen bir beyaz tüy kaldı yüreğimde.
Yüreğim albino gecelerde.
Şeytanların kahkahaları yankılandı ciğerlerimde.
Ciğerlerim ise kedilerde.

Kedilerse zaten ölmüştü insanların yüzlerinde izler bırakarak.
İnsanlar farkında
Değil.


Story & Image Copyright: OTahirZGN

ZAK000.png

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir