Lâf ü Güzâf #6

Sevgili Ruh,

Bana yazdığın agresyon parçacıklı mektubunu okudum. Sana itiraz ederdim etmesine ama etmiyorum. Bu aralar agresiflik benim de bir parçam. Tutamıyorum kendimi, oturduğum yerde söyleniyorum. Söylenemezsem içimden bir şeylere sövüyorum. Hâlbuki şöyle ağız dolusu küfür ede ede ağlasam rahatlarım belki de.

Yaklaşık 5 – 6 gündür tamamen uzak kaldım buralardan. Şimdi yazdıklarımın da hiçbiri planlı değil, zaten sen bilirsin ki; planlayarak kurgulayarak yazamıyorum.

Biliyorum, 5 -6 gün dediğin nedir ki; anlam yüklemeye çalıştığımız ama hiçbir anlamın karşılığı olmayan şu hayatta. Evet daha önce birçok sefer, benzer ve daha uzun stoplarım oldu. 5 – 6 gün stop sayılmaz. Aslında bir stop olmasın diye bir şeyler yazıyorum belki de.

Hani şu anda hiç içimden; bir yerlerde dolaşayım, bir yazayım ya da bir okuyayım gelmiyor. Yazmadıkça yazamadığımı biliyordum aslında.

Belki büründüğün agresyon sırasında fark edememişsindir, belki de görmemezlikten gelmek istedin. Bu sefer ki stoplamam ufak bir operasyon sebebiyle oldu. Safra denen kesenin bende işe yaramayacak derecede taş barındırdığını fark eden tıp bilimi, alınmasına salık vermişti. Ben de izin verdim.

Operasyona dair pek bir tedirginlik barındırmamıştım; zaten sen de yoktun. Ama bir heyecan da barındırmadığımı söyleyemem. Hani filmlerde falan bir ışıktan bahsediliyor ya; acaba o ışığa doğru bir kafa uzatıp, ışığın öte tarafıyla muhabbet edebilir miyim? Ya da belki senle karşı karşıya gelebilir miyim diye hayaller kurdum. Kurdum kurmasına ama mübarek sıhhiyeciler nasıl uyutmuşlarsa beni, bir muhabbet ettiysem ya da seni gördüysem bile hatırlamıyorum. Ellerinin ayarı yoksa ya da bilim böyle buyurduysa demek; onlarında suçu olmayabilir.

Şimdi evde istirahat modundayım ama genelde bu istirahatlerden öncesinde tasarlanan keyif pek alınmıyor. Belki bir uğrarsan biraz keyfim yerine gelir. Biz insanların size çok ihtiyacı var, bunu bilin lütfen.

Zaten ortam gergin, para dediğin pul misali iken kriptolar da akla ziyan olmuş.
İş ilanlarına başvuran binlerce kalifiye insan gücünün maddi olarak tercih yapacak dermanı kalmamış.
Motorlu taşıtlar vergisine zam yaparken enflasyonla topyekûn mücadeleyi düşünmemiş birileri.

Ha bir de eve gelince bulduğum gişe geçiş cezaları!

Hani yani yıllardır, düzenli dolan HGS denen zımbırtım var ya işte o bile halt yemiş. Kestikleri cezanın önceki günü sonraki günü falan geçişlerim var ki aslında bu şu demek oluyor; HGS dolu bahis olan tarihlerde. Tarihler de 8- 9 ay öncesi! Diyelim ki; HGS den otomatik alamadı, plakadan tespit yapılıyordu ya? Onu yaptılar mı aldılar mı almadılar mı bilemiyorum ama illaki alınmıştır, çünkü bir eksiklik olunca sürekli mesaj yağıyor. Her neyse işte, karayollarının en iyi müşterilerinden biri olarak bana yapılan bu haksızlığın peşine düşecek ne psikolojim var, ne halim. Zaten enflasyona haddini bildirmek için bu fırsatı tepmemeliyim. 55 TL’lik cezayı hemen internete girip ödedim. Ödemesem, önümüzdeki ay arabanın muayenesi var, üzerinde ceza görünen aracı muayene etmiyorlar. Muayenesi geçen araca ayrı ceza kesiyorlar. Muayene denen zımbırtı da tam bir pespayelik ya. Her yıl zaten düzenli bakım yaptırdığımız servislere şu muayene yetkisini verseler de, bakımı yapılan araba için bir de işimizden izin alıp şehrin uzağında bir yerlere kadar yakıt harcayıp muayene parası da ödemesek. Ama işte bu ülkede bizleri çok seviyorlar, hele ki her türlü vergisini, cezasını, harcını borcunu düzenli ödeyen biz müşterilerin üzerine kurulmuş sanki düzen. Evet, kendi ülkende, hani yeri geldiğinde canını bile feda etmeni istedikleri ülkende müşteri olmak sana garip geliyor. Olsun gelsin, sen de bu durumu anlarsan halimiz harap.

Neyse, ben anlıyorum, cağnım ülkemde ben müşteri olmazsam, o müşteri olmazsa nasıl çöker karanlıklar aydınlıklara?

Of be Ruh!

Boş ver bunları, dikiş yerlerime giren sancılar canımı acıtıyor, o sebeple saçmalıyorum.

Hani desem; bir ağacın yokluğunda dolaşan çalı çırpının yalnızlıktan çökmüş köklerine sığınan kertenkelenin hüznünü yaşıyorum ve o hüzünle gökyüzünde baktığım ay ve yıldızların radyoaktif kınamaları üzerime yağıyor, devam ederek desem; üzerime yağan kınamaların çınlamaları titretiyor beyin zarımı ve titreyen bir beyin zarının hüznü agresyona, agresyonu ise boşluğa çevirmesini anlar mısın? diye.

Anlamazsın.

Bir çocuğun geleceğine kaygılanan anneler ve babaların olduğu topraklarda dolaşan üryan sabiler geleceğin kendisini korkutuyorsa zaten siktir et anlama. Bu sene yine hayali birileri gönüllerin şampiyonu olacaklar ve biz yine şampiyonları şampuandan köpükler eşliğinde kaybedeceğiz.

Bak ben de bunu anlamam.

Neyse yazıyormuş gibi görünüp yazamadığım bir mektubun sonuna geliyorum.

Ben bunu dinledim, Sen de dinle.


ZAK000.png

Story & Image Copyright: OTahirZGN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir