Afaktaki Rüzgarlar

Gizemli saatlerin, hüzünlü kollarında kundaklanmış bebeklerle yapılan tüm konuşmaların tüm sessiz geçen dakikalarının kaydını barındıran bir kalbin varlığını arayan tüm salyangozlara sonsuz saygı barındırıyorum. O salyangozlar ki; geceleri kabuklarında ayın yansımasını taşırlar. Ayın yansımasını taşımanın ne kadar zor olduğunu bilemeyenler, anlamazlar da bir salyangozun hayallerinin ne kadar kısıtlandığını.

Hayalleri kısıtlanmış salyangoz ne ifade edebilir ki; hayalleri tüketilmiş insanların yanında? Bir salyangoz niçin hayal kurmaya cüret eder ki zaten? Hayatı sürünmekle geçen, evi kabuğunda, kabuğu sırtında bir seyyahtır o. Bir ev edinebilmek için yıllarca çalışmasına yahut başkasının evini kendininmiş gibi yaşamak için bedel ödemesine gerek yoktur. Evi için vergi ödemesi de gerekmez. Suyu, yiyeceği için çalışmasına da. Aylaklığı dibine kadar yaşar bir salyangoz. Çift cinsiyetlidir, başka bir salyangozla üremek için bir araya geldiklerinde rolleri belirlenir ama daha sonra başka bir salyangozla üremek amacıyla bir diğer rolü üstlenebilir.

Bir sıkıntının baltaladığı göğüslerde salyangoz empatisi kurmaya çalışsam da başaramadım. İnsan olmanın bedelini onlara yaşatmak daha anlamlı olabilir ama kim bir salyangozla kendini bir tutabilir. Kibir dolu evliyalardan oluşan insanlık birimi, yerlerde sürünürken bile bir salyangozun yerine koyacak kadar egosuna dokundurtmaz. Daha doğrusu dokunmaz. Yoksa o egoya dokunan dokunanadır ama hep bir bahaneyle donatır bütün dokunuşları.
Kendimi bildim bileli, aynaya baktığımda benim gördüğümle insanların bana baktığında gördüklerinin aynı olmadığını çok iyi biliyorum.

Kendimi bildim bileli; kendimi bilemedim hiç. Kendimi bilemediğim her noktada; kendini bilen insanlar karşıma çıktı. Karşımda duran insanın gözleri bana anlattı; aslında onların da kendini bilemediğini. Tüm kendini bilmezliklerin çukurunda, aynalar duruyor tepemizde. Ne zaman aynaya baksak hep yukarılarda, çok ulaşılmaz noktalarda kendimizi görerek gevrekleştik sadece.

Öyleyse; bir salyangozun, gizemli saatlerin hüzünlü kollarında kundaklanmış yüreklerle yapılan tüm muhabbetlerin sessiz sedasız geçen dakikalarının kaydını barındıran bir kasvetin varlığını arayan tüm insanlara saygı barındırmasını istiyorum. O insanlar ki; geceleri yalnızlıklarında ayın karanlığını içlerine gömerler. Bir yalnızlıkta ayın karanlığını gömebilmenin ne kadar zor olduğunu bilmeyen salyangozlar, anlayamazlar bir insanın hayallerinin ne kadar tüketildiğini.

  Bunları neden bana anlatıyorsunuz?

Doktor değil misiniz siz?

Doktorum evet.

Tamam işte derdime derman olmanız için bir kahve içimine geldim. Bırakın da anlatayım.

Hayır ben derdinizi de anlayamadım.

Bırakmıyorsunuz ki bitireyim.

Benim bir beyin cerrahı olduğumu gayet iyi biliyorsunuz diye düşünüyorum.

Biliyorum tabii, benim de bir beyin cerrahına ihtiyacım var.

Pekâlâ da, bu anlattıklarınıza bir beyin cerrahının ne yapmasını bekliyorsunuz?

Dinlesin yeter. Beynimin içinde nasıl rüzgârlar estiğini anlarsınız. Sonra siz ne yapacağınızı daha iyi bileceksinizdir.

Sizin durumun psikiyatri branşıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.

Niçin öyle düşünüyorsunuz doktor bey? Bir şey mi ima etmeye çalışıyorsunuz?

Hayır efendim ima falan yok. Direkt olarak söylemeye çalışıyorum. Siz yanlış adrese yönelmişsiniz.

Doktorcuğum kesinlikle doğru adresteyim. Psikiyatrinin ne olduğunu biliyorum. Onlar bizlerin göremediği gerçeklerle yüzleşen insanları kör etmeye çalışıyor. Hem ben o insanlardan değilim. Sizin gibi algılıyorum bu dünyayı. Hepimize nasıl öğretildiyse öyle algılıyorum. Nasıl giyinmemizi istiyorlarsa öyle giyiniyorum. Neyi izlememizi istiyorlarsa onları izliyorum. Dayatılmış tüm kurallara uymaya çalışıyorum. Toplum baskısına boyun eğiyorum. Ama beynimde esen rüzgârları ancak beyni çok iyi bilen biri çözebilir. Bu konuda çok araştırma yaptım ve sizi buldum. Kıtaları aşarak size gelmemin sebebi de bu. Anlatacaklarım öyle bir seferde bitecek gibi değil. Daha sizi çok rahatsız edeceğim ve her seferinde belki bu buluşmaların bir kısmı sizi ikna etmekle geçecek.

Pekâlâ, ikna olduğumu söylemesem de, en azından size karşı bir doktor sıfatıyla değil de, bir danışman olarak devam edeceğim bir süre daha. Belki anlaşabileceğimiz noktalar olur. Hem aslında benim de kafam dağılıyor.

Ah doktor ah, sizi bulana kadar çok uğraştım. Beni seveceksiniz. Siz hiçbir sabah uyandığınızda; sevdiğiniz kadının en sevdiği masal kuşunu gökyüzünde görüp heyecanlandınız mı? O heyecana kapılıp telefona sarıldınız mı? O kadının telefonunu annesi açtı mı? Ve bir trafik kazasında…

Nasıl yani… Kimsin sen? Tüm bunları nereden biliyorsun? Bunlar… bunları bilmen imkansız. Tek bir kişiye bile anlatmadım ben bunları!?

Demek tüm bunları yaşadınız ha. İşte doğru yerde olduğumun kanıtıdır bu doktor bey. Şimdi gitmem gerekiyor. Bir dahaki görüşmemize gelirsiniz diye düşünüyorum. Beynimde esen rüzgârları belki de sizin beyninizde esen rüzgârlarla beraber göz önünde bulundurursunuz. Geceleri yastığa kafayı koyduğunuzda duyduğunuz davul sesleri eşliğinde çalan yan flüt ağlamasını da artık duymazdan gelmeyin lütfen. Kelebekleri üzüyorsunuz. Üzülen kelebeklere üzülen insanların olmadığı bir dünyada; sizin o kelebeklerin gözyaşlarını içinize akıttığınızı çok iyi biliyorum. Gökyüzünde kimsenin görmediği masal kuşlarını izlediğinizi ve o kuşların uçakların motorlarına girip paramparça olduklarına her şahit olduğunuzda, yüreğinizde fillerin koşturduğunu da bilirim. Ben en iyisi gitmeden size bir şarkı bırakayım. Bir dahaki görüşmemize kadar çok yormayın zihninizi bana dair. Hoşça kalın.

Bir dahaki görüşme olacak ama değil mi? Haber bekliyorum sizden.

Olacak tabii, yeter ki; öpüştüğüm kadınların kalbimde estirdiği rüzgârlar, beynimdekileri gölgede bırakmasın.

Story & Image Copyright:OTahirZGN

ZAK000.png

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir