Yaşanmamış Gerçek Hikaye #3

 

Hiçbir şeye inancının kalmadığı vakitlerle yüzleşiyordu. Kendini nerede anlamlandıracağını bilemiyor ve bu konu hakkında pek sık düşüncelerle boğuşuyordu. Yoğun düşünceler sonucu aklını yitirme noktasına gelmişti.

İçinde; sıkıntıdan patlamak üzere şişirilmiş balonlar olduğunun hissiyatıyla kendini sokağa attı.

Dışarıda her yer çok karanlıktı.

Karanlığa küfredeceğine sokak lambası olmalıydı.

Sokağın bir tarafında dikilip etrafını aydınlatmaya başladı.

O sırada oradan geçen Kasabanın Şerif’i, şaşkınlıkla kendisine bakıyordu; çünkü ışığı gören Kasabalılar kendisinin altında toplanmaya doğru yola koyulmuştu.

Şerif bu durumdan çok huzursuz oldu fakat bu durumu bertaraf edebilecek kıvraklıktaydı kendisi. Hemen cebinden çıkardığı kesmeşekerleri etrafa saçmaya başladı.

Kesmeşekerler havada uçuşurken, insanlar da havada yakalama konusunda pek azimliydi. Kesmeşekerini kapan Kasabalı, koşa koşa eve giderek çayına atıyordu ve ağzını şapırdata şapırdata keyfe gelerek içiyordu çayını.

Sokakta hiç Kasabalı kalmadığında sokak lambası olmak da anlamını yitirmişti. Kendini yere bıraktı ve yuvarlanmaya başladı; ta ki bir delinin kuyuya attığı taş olarak düşene dek.

Kuyu çok karanlıktı.

Karanlığa küfretmektense bir fener olmuştu bile.

Kuyudan artık ışık sızıyordu. Bu ışığı gören Kasabalılar, koşarak kuyuya doğru gidiyorlardı. Şerif tedirgin olmuştu ama her zaman bir çözümü vardı. Kuyunun önüne dikilip; cebinden çıkardığı çubuk krakerleri bir ok gibi etrafa savurmaya başladı.

Çubuk krakerler kapış kapış gidiyordu. Çubuk krakeri yakalayan Kasabalı koşa koşa eve gidip, çayının yanında yiyerek; yayılıyordu oturduğu koltuğa.

Kuyuya hiç Kasabalı gelmediğinde, kuyunun içinde fener olmak da anlamını yitirmişti. Solucan olmuştu artık ve toprağın altında ilerliyordu. Toprağı delerek giderken, yolda bir volkana denk geldi. Tutamadı kendini ve heyecanla volkana karışıverdi. Heyecanı volkana da sirayet etmiş olacaktı ki volkan kaynamaya başladı.

Kaynamalarla patladı ve gökyüzüne püskürdü.

Bir havai fişek gösterisi gibiydi lakin volkandan püsküren lavlar hemencecik sönerek yere inerken; o hızını alamadı yükseldikçe yükseldi ve tüm Kasabayı aydınlatabilecek bir noktada havada asılı kaldı. Şerif gözlerine inanamıyordu; bakışlarını kısmış, aydınlığa küfür ediyordu. İnsanlar aydınlığı görünce sokaklara çıkmaya başlamıştı. Şerif köpürüyordu ama her zamanki gibi çözüm odaklıydı. Kasabalıya evlerine girmeleri gerektiğini, dış dünyalardan Kasabayı yok edebilecek, çok tehlikeli olaylar organize edildiğini anons ediverdi ve hemen üniformalıları çağırdı.

Üniformalılar geldi
Şerif; “Aha bu Utanmaz!”
“Aha bu ahlaksızlık saçıyor!”
”ve aha bu pek tehlikeli! dedi.

Üniformalılar tarafından kementle derhal yakalanmıştı.
Kollarından tutulmuş, elleri bağlanmış olmasına rağmen
Başını dimdik tutuyordu.
Şerif karşısına geçti ve
Tam da yüzünün ortasına
Okkalı bir tükürük fırlattı.

“Utan! Utan!” diye haykırdı Şerif.

“Utan! ; ışığınla kadınların kıyafetlerinin içi gözüküyordu. Senin yüzünden; kimi Kasabalı, kadınların kalçalarına ve kimi Kasabalı, kadınların göğüslerine bakacaktı. Ahlaksızlık tohumu ekerken; Kasabayı da bölecektin. İnsanlar salonlarda; meme sevenler ve de popo sevenler olarak ikiye bölüneceklerdi, senin yüzünden!”

Şerif insanlar derken kadınları kastetmiyordu, çünkü onlar birer çiçek ve hatta adeta meleklerdi.

Üniformalılar onu götürdü
Şerif ise makamına ilerledi gururla.

Hapishane koğuşunda hem kederliydi, hem de içindeki balonlar patlamaya başlamıştı.

Ben Utanmaz değilim! Ben Ahlaksızlık da ekmiyorum! Ben kimseyi bölmüyorum! diye feryat etti.

Yeryüzündeki tüm volkanlar o esnada patladı
Güneş ışığından biraz daha kaybetti
Dünyanın ekseni değişti
Ama kimseler bunları hissedemedi.
Kendi elleriyle kendi boğazını sıktı
Yargıç ise buna çok sinirlendi

Sanığın Utanmaz olduğu ve ahlaksızlık yayarak insanları böldüğüne dair; ışıldaması tek başına yeterli delil gibi gözükmüyor olsa bile; feci halde şüphe duyulmasından dolayı ve büsbüyük Şerif Beyefendi’nin beyanları ve de tanıklığı doğrultusunda; bin kere bin defa müebbet mahkûmiyetine karar verilmiştir; lakin kendisini boğazlayarak aynı zamanda katil de olan bu utanmaz sanık, kendisini öldürdüğünden dolayı; tüm utanmazlara bir ders mahiyetinde olması adına; ölü bedenine bolca tükürmek yeterlidir.hükmü okundu.

Şerif mahkeme kararını asarken; tüm bu yaşananlardan dolayı bir Kasabayı kurtarmanın masraflarından bahsediyor ve ikametgâh belgelerine yapılan ücret güncellemelerini de asıyordu makamının kapısına.

Kasabalı Şerif’in makamına koşmuş, fiyat güncellemelerini bağırlarına basarak Şerif’i omuzlarına almışlardı.

Şerif keyifle kahkahalar atarken, ağzından balgamlar saçılıyordu insanların kafalarına.

Kasabalı bağırıyordu; “Sen tükürdükçe utanmaza, bereket yağıyor bu Kasabaya!”

Kırık dökük sokak lambalarının üzerinde
Delilikten muzdarip kargalar bağırıyorlardı;
“Şerif mikrop saçıyor!”

İnsanların ise duyduğu
Sadece Gak! oluyordu
Kargalarsa buna gülüyordu.


Story & Image Copyright: OTahirZGN

ZAK000.png

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir